
“Beni çok sevdiğini söylüyorsun, okulunda beni istemiyorsun. Beni çok sevdiğini söylüyorsun, çocuğunun/torununun sınıfında görmek istemiyorsun. Beni çok sevdiğini söylüyorsun, kızına/oğluna layık bulmuyorsun. Beni çok sevdiğini söylüyorsun işe almak istemiyorsun. Beni çok sevdiğini söylüyorsun, çıkardığım seslerden veya istemsiz hareketlerinden rahatsız oluyorsun. Beni çok sevdiğini söylüyorsun, konuşmam anlaşılmadığı için dinleme zahmetinde bile bulunmuyorsun. Şimdi bunlara rağmen karşıma geçmiş, sevgi her engeli aşar mı diyorsun?”
Bu satırlar Tuğçe Kantaroğlu’na ait. Tuğçe, doğum sırasında beyninin oksijensiz kalması nedeniyle spastik engelli (serebral palsi) olarak yaşıyor. Şiir yazmayı çok seviyor, 2020 yılında yayımlanmış “Tuğçe’ce” adında bir şiir kitabı da buluyor. Yazın sanatı ile ilgisi şiirle de sınırlı değil, öykü de yazıyor. “Sihirli Gül” adlı öyküsüyle ülke çapında düzenlenen bir yarışmada ikincilik ödülünü kazandı.
Tuğçe, yukarıdaki metni bir süre önce sosyal medyasında paylaştı. İçinde bulunduğu topluluklarda ayrıştırıldığını ve bırakın anlaşılmayı anlaşılmak bile istenmediğini haykırıyor.
Bu sadece Tuğçe’nin haykırışı değil! Yaşamın her alanına eşit şartlarda katılmasına olanak sağlanmayan benzer engel gruplarının ortak isyanı!
Ötelenen Engelli Sorunları
Bu köşeyi takibe alanlar artık çok iyi biliyor, engellilerin toplum içinde eşit koşullarda tam ve etkin katılımla var olmamasının tek nedeni onlara atfedilen engeller değil, içinde yaşadıkları toplumun bakış açısı ve yönetimlerin engelli politikaları ve hizmetlerindeki eksikliklerdir.
Bu eksiklikler nedeniyle Tuğçe ve daha niceleri ayrıştırıldıkları yerden, dillere pelesenk olmuş soruyu soruyor: “Sevgi her engeli aşar mı?”
BM Engelli Bireylerin Hakları Sözleşmesi’nde (EBHS) yer alan bu tespitten herkes kendi payına düşeni almalı.
Sorumluluk alın diyorum ama bu bilince erişmemiz de zor görüyor. Hem hak ve sorumluluk temelinde bakış açısındaki eksiklik hem de ülke ve dünya gündemi bizlerin önüne sürekli mazeret olarak sunuluyor. Sağlamcılık da cabası…
Her şey oldu da, sıra engelliye mi geldi? Çözümü için dile getirdiğimiz her sorunda, bu bakış açısıyla karşılaşıyoruz.
Afetlerde Engellilik
Sevgi her engeli aşar mı?
Dün, 17 Ağustos depreminin yıldönümüydü. 6 Şubat depreminin üzerinden 3 yıl geçti.
17 Ağustos depreminde zemin ve binanın önemini öğrenmiştim. 6 Şubat depreminde, bir engelli çocuk annesi ve sivil toplumcu olarak engellilerin afetlerde de ne kadar yalnız bırakıldığını gördüm.
Oysa, EBHS’ya göre, silahlı çatışma halleri, acil insani durumlar ve doğal afetler de dâhil olmak üzere risk durumlarında engellilerin korunması ve güvenliğinin sağlanması için yükümlülük altında olan bir ülke sınırları içinde yaşıyoruz.
Biz çeşitli platformlarda afetlerde engellilik konusunu dile getirdiğimizde, sanki yersiz bir şey konuşuyormuşuz gibi davranılıyor. Hani her şey bitti de sıra engelliye mi geldi cümlesindeki gibi bir hava esiyor. Aileler de hazırlansın dendi örneğin konuyu son dile getirdiğim platformda, bir de K-9 köpekleri alınmış arama-kurtarma çalışmaları için.
İçim ferahladı!
Sahi sizin elinizde kentinizde, ilçenizde, mahallenizde yaşayan engellilere ait ayrıştırılmış veri var mı?
Şu soruyu yanıtlayabilecek bir babayiğit arıyorum: İzmir’de kaç engelli birey yaşıyor?
Buradan başlayabiliriz!
Yazan: Serap Dikmen Ahmetoğlu
Kaynak: gazeteyenigun.com.tr