YazarlarGündemHaberler

Eklemlenemeyen Direniş: Engellilik Mücadelesi Ne Kadın Hareketidir, Ne Sınıf Savaşıdır

Toplumsal mücadelelerin haritası çizilirken, çoğu zaman “eklemlenme” denilen bir kavramla karşılaşırız. Stuart Hall’un bize armağan ettiği bu kavram, farklı sosyal grupların ortak hedefler doğrultusunda geçici veya kalıcı ittifaklar kurabileceğini söyler. Kadın hareketi, sınıf mücadelesi, çevre aktivizmi, etnik hak talepleri… Bunlar bir araya gelir, anlamlı birliktelikler oluşturur, toplumsal değişimi tetikler.

Ama biz, engelliler, o birlikteliklerin dışında kalanlarız.

Bizi davet eden olmaz. Biz de her daveti içtenlikle kabul edemeyiz. Çünkü mücadelemiz diğerlerinden farklıdır. Yapısal olarak farklıdır. Zihinsel olarak farklıdır. Zamanın, mekânın, işleyişin, temsilin dışında işler. Çünkü biz sadece sosyal değil, bedensel olarak da dünyadan dışlanırız. Ve bu dışlanma, diğer hiçbir grubun yaşadığıyla aynı değildir.

Engellilik Eklemlenemez, Çünkü O Her Yerde Ama Hiçbir Yerde

Kadın hareketi bir cinsiyeti, sınıf mücadelesi ekonomik bir konumu, göçmen hareketi ulusal sınırları hedef alır. Bu mücadelelerin nesnesi ve düşmanı bellidir. Ama engellilik neye karşı mücadele eder?

Bir merdivene mi?

Bir doktorun bakışına mı?

Sosyal yardımı veren memurun sorusuna mı?

Bir basamakla, bir kelimeyle, bir gecikmeyle engelleniriz. Engellilik, hayatın her anına sızan bir dışlanma biçimidir. Ve bu yüzden onun mücadelesi, diğerleri gibi kolektif değildir. Ne tek bir düşmanı vardır, ne tek bir çözümü. Ne bir sınıfın çatısı altına girer, ne bir ideolojik sloganın içine sığar.

İşte tam da bu yüzden, engelliliğin “diğer hak mücadelelerine eklemlenmesi” romantik bir beklentiden ibarettir. Bizim gerçekliğimiz, onların dünyasında sadece kısa bir parantez olabilir. Oysa biz, başlı başına ayrı bir metiniz.

Eklemlenmek İstemiyoruz, Eklemlenemeyiz

Bazen bize denir ki: “Kadın hareketine katılın, emek mücadelesine omuz verin, biz birlikte güçlüyüz.” Elbette birlikte olmak kıymetlidir. Ama bu söylemde gizli bir tehlike vardır: Bizi eritmek. Mücadelemizi, bir yan başlık haline getirmek. Engelliliği “ötekileştirmenin başka bir türü” olarak görmek ama onun kendine özgü yapısal mahremiyetini anlamamak.

Bizim mücadelemiz bir yürüme hakkı değil, bazen sadece bir nefes alma hakkıdır.

Bizim mücadelemiz eşit ücret değil, hayatta kalma biçimidir.

Bizim taleplerimiz, bir sloganın içine sığmaz. Çünkü biz gün içinde en az on farklı engelle mücadele ederiz: fiziksel, dijital, bürokratik, kültürel, psikolojik… Ve çoğu zaman yalnız, görünmez, duyulmaz bir şekilde.

Engelli Mücadelesi: Kendi Yolunda, Kendi Diliyle

Engellilik, modern toplumun “verimlilik”, “performans”, “üretkenlik” saplantısına açılmış bir aynadır. Biz o aynada topluma kendi yüzünü gösteririz. Bu yüzden rahatsız ediciyiz. Bu yüzden sessizleştiriliriz.

Ve belki de bu yüzden eklemlenemeyiz.

Çünkü bizim mücadelemiz bir “bağ” kurma değil, bir kopuş mücadelesidir. Topluma ait olmaya değil, onun sınırlarını sorgulamaya, şekillerini bozmaya yönelir.

Biz “kadın gibi”, “emekçi gibi”, “azınlık gibi” değiliz.

Biz sadece engelliyiz.

Ve bu, başlı başına politik bir durumdur. Estetik değil. Empatik değil. Gerçek.

O Zaman Ne Yapmalı?

Bizi büyük şemsiyelerin altına sığdırmaya çalışanlara, teşekkür edip kendi çadırımızı kurmalıyız. Çünkü biz bu dünyada sadece eşitlik değil, başka bir dünya biçimi talep ediyoruz. Merdivensiz, engel siz değil; zihniyetiyle, kurumlarıyla, bakışıyla dönüşmüş bir dünya.

Bu dünya, yalnızca mevcut hareketlerin genişletilmesiyle değil, bizim kendi mücadelemizle kurulacak.

Zira “kesişimsellik” adı altında bizi cinsiyet, yönelim, etnik köken ya da sınıfla aynı hizada göstermeye çalışan her söylem, bizim mücadelenin kendine özgü doğasını perdelemektedir.

Çünkü biz aynı talepleri dillendirmiyoruz.

Aynı biçimlerde ötekileştirilmiyoruz.

Aynı alanlarda görünmez kılınmıyoruz.

Bizim dışlanmamız her gün, her yerde, her birey için farklı biçimlerde yaşanır.

Sınıfa girerken, markete giderken, hastaneye ulaşırken… Her adımda değişir, her kişide yeniden şekillenir.

Toplumun geneline hitap eden talepler bize dar gelir.

Çünkü bizim mücadelenin doğası, tekil değil çoğuldur; sabit değil akışkandır.

Ve bu yüzden biz, hiçbir yere eklemlenmeden de yürürüz.

Sürünerek, konuşarak, yazıyla, bakışla, gerekirse sessizlikle…

Ama hep kendi yolumuzla.

Yazan: Alper Okçuoğlu

Kaynak: Yaşadıkça.com

Yaşadıkça

Engelliler Haber ve Bilgi Sitesi

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu