Gerçekten de 7. Koğuştaki Mucize Oscar için yanlış tercih mi?
Türkiye’nin 93’üncü Akademi Ödülleri (Oscar) için belirlediği 7. Koğuştaki Mucize, açıklanır açıklanmaz eleştirilerin odağında oldu. Sosyal medyada Türkiye’nin Oscar yarışının şimdiden bittiği konuşuluyor. Peki, gerçekten de 7. Koğuştaki Mucize Oscar için yanlış tercih mi? Sinema alanında konuşan uzman isimler de filmin yanlış seçim olduğu kanaatinde. Türkiye adına en ufak bir heyecan taşımadığını söyleyen de var Oscar’ın yalnızca film seçip yollamaktan ibaret olmadığını söyleyen de. En önemlisi de bir filmin çok izlenirken bir yandan da ağlatmasının kıstas olmaması.
Kültür ve Turizm Bakanlığından yapılan yazılı açıklamaya göre, 93’üncü Akademi Ödülleri (Oscar) için Türkiye’nin adayını belirledi. Yönetmenliğini Mehmet Ada Öztekin’in yaptığı “7. Koğuştaki Mucize” filmi, kurul tarafından Türkiye’nin En İyi Uluslararası Film Oscar adayı olarak belirlendi.
Oyuncu kadrosunda Aras Bulut İynemli, Nisa Sofiya Aksongur, Celile Toyon, İlker Aksum, Mesut Akusta, Deniz Baysal ve Yurdaer Okur gibi pek çok oyuncunun yer aldığı 7. Koğuştaki Mucize filmi, kızı ile aynı zekâ yaşına sahip bir babanın adalet arayışını konu ediniyor.
Türkiye’nin Oscar adayı olan film, aslında özgün bir film değil. Güney Kore yapımı Miracle in Cell No.7’den uyarlama. Bu yüzden olsa gerek sosyal medyada eleştirilerin ardı arkası kesilmedi. Sadece Oscar’a gönderilmek için seçilmiş bir film olduğunu söyleyenler başta olmak üzere gişe filminin uluslararası bir arenada Türkiye’yi temsil edemeyeceğine tepkili pek çok kişi var. Türkiye için Oscar yarışının başlamadan bitip bitmediğini ise sinema sektörüyle konuştuk. Sinema Yazarı Suat Köçer, Oscar Uzmanı Kerem Akça ve Yönetmen Yeşim Tonbaz Güler, Türkiye’nin bu seneki Oscar adayı filmini yenisafak.com’a filmini değerlendirdi.
Türkiye adına en ufak bir heyecan taşımıyorum
Sinema Yazarı ve Oscar Uzmanı Kerem Akça:
Oscar’da yabancı film kategorisinde özellikle 10 yıldır bir değişim oldu. Artık ‘Uluslararası Film’ dalında Cannes, Berlin, Venedik başta olmak üzere A-listesi festivallerde açılmış veya ödül almış filmler başa oynuyor. İlk 10’a kalanlar da böyle bir eğilime sahip. O yüzden de bu durumu göz önünde bulundurmadan filmler gönderilmeye devam ederse kendi kendimize zarar veririz. 2016’da ilk 5’e giren “Mustang”in Türkiye’den yollanmaması sonrası Fransa’dan aday olduğu hatırası taze bir olay.
Elbette bizim filmlerimizin ABD dağıtımcısı olmaması bir dezavantaj. Ama 2021 Oscar’ları için Venedik’ten sıcağı sıcağına Eleştirmenlerin Haftası Bölümü’nden zaferle dönen “Hayaletler” gönderilmeliydi. En azından 10’luk kısa liste şansı olurdu. Azra Deniz Okyay imzalı film, hem #metoo dönemine uygun bir söyleme, hem de irade öyküsüne sahip. Tam Akademi’nin bu yıllardaki cinsiyet eşitsizliğine karşı tavrına cuk oturuyor. Ama ticari filmleri göndermek yarışın baştan kaybedilmesi anlamına geliyor. Türkiye adına en ufak bir heyecan taşımıyorum bu tercih sebebiyle.
Oscar’a film gönderen kurul, kendi iyisini seçmeyi sürdürürse böyle fırsatları daha çok teperiz. Kurulun Akademi Ödülleri’nin değişen kurallarına hâkim isimlerden kurulması gerekiyor. “Parazit”in 2020 Oscar’larında zaferini, ‘bir Kore yeniden çevriminden çıkan gişe bombası başarılı olur’ diye yorumlamak hiç evrensel bir düşünce yapısı değil! Bong Joon-Ho’nun filmi Cannes’da Altın Palmiye alarak yürüyüşüne başlamıştı.
Oscar yalnızca film seçip yollamaktan ibaret değil
Sinema Yazarı Suat Köçer:
Oscar, bütün olarak sancılı ve gerçekten uzun bir süreç. Mesele sadece bir film seçip gönderme meselesi değil. Seçilen filmlerin akademiye gönderilmesi, jüri üyelerine seyrettirilmesi, Amerikan kamuoyunda bu filmlerin için ciddi bir çaba sarf edilmesi gerekiyor. Dolayısıyla bu da çok uzun bir süreci kapsıyor. Türkiye’nin de aday olduğu alan uluslararası en iyi film alanı ve zaten sınırlı bir alan. Tek bir dalda aday olabiliyoruz o da en iyi film dalı. Çok fazla aday var bu alanda ve bunlar çok erken başlıyorlar çalışmalarına. Amerikan kamuoyunda, özellikle sinema çevrelerinde çok ciddi çalışmalar yapıyorlar ve bununla ilgili çok büyük bütçeler ayırıyorlar. Ekipler kuruyorlar, bir süreç yönetiyorlar. Ne yazık ki bizdeki algı aşağı yukarı şöyle: Bir film seçelim ve gönderelim. Orada başının çaresine baksın.
Aslında hem bakanlığın hem Sinema Genel Müdürlüğü’nün bu alanda çabaları var. Fakat bunlar yetersiz. Çünkü bu sadece Sinema Genel Müdürlüğü’nün çabalarıyla olacak değil. Bunun bir devlet politikasıyla desteklenmesi ve ciddiye alınması gerekiyor. Türkiye’deki sürecin doğru ilerlemesi gerekiyor. Oscar’ın bir takım kriterleri var. Muhakkak bu kriterlere uyulması gerekiyor.
Oscar’daki filmlerin seçilmesi ile ilgili belirli bir anlayış, belirli bir formel bir nüans var. Mutlaka her yıl ödüllerin veriliş kriterlerinin çok iyi anlaşılıp dikkate alınması lazım. Türkiye’deki filmlerin de bu anlayış gözetilerek seçilmesi gerekiyor. Rast gele bir film seçip bunu doğru kabul etmek doğru değil.
- Dolayısıyla benim eleştirilerim şu noktalarda toplanıyor:
- 1- Bu süreç çok uzun ve zorlu bir süreç. Sürecin çok iyi yönetilmesi lazım.
- 2- Mevzu sadece film seçilmekten ibaret değil. Bunu bir süreç olarak değerlendirip süreci katmanlı olarak yürütmek ve takip etmek lazım.
- 3- Film seçildikten itibaren sorumluluğu sadece yönetmenin ya da Sinema Genel Müdürlüğü’nün üstüne bırakmamak lazım. Bunu devlet politikası ile ciddiye alınması ve daha büyük imkânlarla bu işe sahip çıkılması lazım
- 4- Son olarak Türkiye’de seçilecek filmin Oscar’daki eğilimleri, anlayışları, nüansları düşünerek seçmek lazım.
Ayrıca; filmin bize ait olmaması ve bir Kore filminden uyarlanması da bir eleştiri noktası. Fakat şunu da düşünmek lazım: Acaba bu zamana kadar gönderilen filmlerin ne kadarı bize ait filmlerdi? Ne kadar bize ait hikâyelerdi? Bunu da gözden kaçırmamak lazım. Bunun ise bize ait olmadığı daha bariz. Çakma bir Kore filmini neden ülkemiz için yarıştırıyoruz bunu oturup düşünmek lazım.
Oscar’a adaylık meselesinin yalnızca film seçip yollamaktan ibaret olmadığı ne zaman anlaşılacak acaba? Sayısız tecrübeye rağmen hatalar tekrar ediliyor. Uzun, hassas ve önemli bir süreç ne yazık ki yıllardır yanlış yönetiliyor. Şansı yüksek bir film bile bu anlayışla başaramaz.
Bir filmin çok izlenirken ağlatması kıstas değil
Yönetmen Yeşim Tonbaz Güler:
Bir ülkeyi Oscar’da temsil edecek film, aynı zamanda o ülke sinemasını da temsil ediyor demektir. Öncelikle, Türkiye sinemasını bir imitasyonun temsil edecek olması fikri ile Oscar başarısı beklemek doğru gelmiyor bana. Bu yalnızca, orijinal içerikte değil, replika içerikte bir başarı denemesi olur. İkinci olarak, yabancı dalda şu ana kadar nelerin kabul gördüğüne de bakmak gerekirse, gişe filmlerine nazaran festival işi filmlerin bu kategoride aday olabildiği çok açık. Bir filmin çok izlenmesi, izlenirken çok ağlatması gibi kıstaslar bu denklemde yer almıyor. Kaldı ki Ayla ile bu süreci tecrübe ettik.
Ayrıca, Oscar’a film seçmek konusu, bir kaç film arasından filmi seçip göndermek de değil yalnızca. Bir filmin arkasında durmayı ve peşinden koşmayı gerektirir. Bir kaç ay öncesinden filmleri tanıtmak, akademi üyelerine göstermek, filmi orada en az iki ay izletmek lazım. Bu da sürecin küçük bir kısmı. Bakanlığın kısıtlı bütçesi ve Oscar adayımızın geç açıklanması gibi etkenler sürecin gerekliliklerini zayıflatıyor maalesef.
Yeni Şafak