Yerel ve Merkezi Yönetime Çağrı
Engelli bireylerin toplumdaki diğer fertler gibi bağımsız yaşama hakkı var. Ancak uygulamada ise ülkede herhangi bir engelli birey yokmuşçasına yaşam alanları (konut, eğitim, sağlık ve toplu taşıma araçları) kuruluyor. Engellilerin Haklarını Erişim Platformu ise erişilebilirlik konusunda gereken yasal düzenlemelere rağmen harekete geçmeyen yerel ve merkezi yönetime ilişkin bir metin ile seslenmektedir. Bu metinde erişilebilirlik düzenlemelerinin yapılmaması neticesinde engelli bireylerin yaşadığı olaylar ve kazalar detaylı bir şekilde anlatılmaktadır. Engellilerin Haklarına Erişim Platformu’nun yayınladığı metnin devamına bakalım;
“TÜRKİYE KAMUOYUNUN VE BASININ DİKKATİNE ENGELLİLERİN HAKLARINA ERİŞİM PLATFORMUNDAN
Gün geçmiyor ki, bir engelli yurttaşımız, koruma önlemi alınmadığı için yapılmakta olan bir
inşaat temeline, kapağı açık bırakılmış bir rögar çukuruna, metro veya tren istasyonlarında
gerekli refakat hizmeti sunulmadığı için platformdan rayların üzerine düşerek kolu bacağı
kırılmamış veya yaşamını yitirmemiş olsun.
Pandemi döneminde gerekli koruyucu önlemler bulunmadığı için rayların üzerine düşen ve
trenin altında sürüklenerek feci bir biçimde yaşamını yitiren görme engelli kardeşimiz Tahir
KERMEN’i unutmadık. Daha geçtiğimiz günlerde Samsun’da Türk Telekom’un elektrik
kablolarını tamir amacıyla açıp etkin koruma önlemi almadığı için hamile eşiyle birlikte rögar
çukuruna düşerek yaralanan görme engelli Emrah ve Gülderen DALGIÇ çiftinin yaşadığı acılar
ve henüz doğmamış bebekleri için duydukları kaygılar capcanlı belleğimizde. Çeşitli
kentlerimizde ve kasabalarımızda sık sık bu çeşit dramatik olaylar yaşanmakta; çoğu da basına
yansımadan unutulmaktadır.
Böyle dramatik bir olay, 20 Temmuz 2024 Cumartesi günü başkentimiz Ankara’da meydana
gelmiştir. Saat 15.17’de geçecek olan banliyö trenini yakalamak için Elvankent tren istasyonuna
gelen görme engelli kadın yurttaşımız Deniz ÖZYAVUZ, istasyon görevlisinin etkin refakatçı
hizmeti vermeksizin uzaktan yönlendirmesiyle merdivenlerden inerek platforma ulaşmış;
ancak bir-iki adım attıktan sonra yüzükoyun rayların üzerine düşmüştür. Beş kaburga kemiği
kırılan ÖZYAVUZ, çeşitli yerlerinden yaralanmıştır. Bereket ki, trenin gelmesine iki dakika kaldığı
için daha büyük bir felaket yaşanmamıştır. Ambulansla Bilkent Şehir Hastanesine götürülen
görme engelli yurttaşımız halen tedavi görmektedir.
Hiç kuşku yok ki, bu sorunların kaynağında, hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm yurttaşlarının can
ve mal güvenliğini, erişilebilirlik ve ulaşım haklarını güvence altına alması gereken merkezi
yönetimin ve belediyelerin; uluslararası belgelerde, Anayasamızda ve yasalarımızda yer alan
kolaylaştırıcı ve koruyucu önlemleri, zamanında ve etkin bir biçimde almamış olmaları
yatmaktadır. Yani engelli yurttaşlarımız, genel ve yerel kamu yönetimlerinin, uluslararası
sözleşmelerden, anayasadan ve yasalardan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine
getirmedikleri için yaralanmakta, sakat kalmakta veya yaşamlarını yitirmektedirler.
Oysa engellilerin erişilebilirlik hakkı, ilk defa bundan 27 yıl önce; 572 sayılı KHK ile mevzuatımıza
girmiş; 2005 yılında yürürlüğe giren Engelliler Hakkında Kanun ile kamu kullanım alanlarında
ve toplu taşım araçlarında erişime uygun önlemlerin alınması amacıyla çeşitli süreler tanınmış,
ne var ki, birkaç kez uzatılan bu sürelere rağmen yeterli önlemler alınmamıştır.
Elbette ki, esas olan, 2009 yılından beri ülkemizin de taraf olduğu BM Engelli Hakları
Sözleşmesi’nin 19’uncu maddesiyle güvence altına alınan bağımsız yaşama hakkının
kullanılabilmesi için “Erişilebilirlik” başlıklı 9’uncu maddesinde belirtilen önlemlerin
alınmasıdır. 9’uncu maddenin ilk cümlesi şöyledir: “Taraf devletler engellilerin bağımsız
yaşayabilmelerini ve yaşamın tüm alanlarına etkin katılımını sağlamak ve engellilerin diğer
bireylerle eşit koşullarda fiziki çevreye, ulaşıma, bilgi ve iletişim teknolojileri ve sistemleri
dahil olacak şekilde bilgi ve iletişim olanaklarına, hem kırsal hem de kentsel alanlarda halka
açık diğer tesislere ve hizmetlere erişimini sağlamak için uygun tedbirleri alacaklardır.
”Bağımsız Yaşayabilme ve Topluma Dahil Olma” başlıklı 19’uncu maddenin ilk cümlesi
şöyledir: “İşbu sözleşmeye taraf devletler tüm engellilerin diğer bireylerle eşit koşullar altında
toplum içinde yaşama hakkına sahip olduğunu kabul eder ve engellilerin bu haktan eksiksiz
yararlanabilmeleri ve topluma tam katılımlarını kolaylaştırmak için gerekli tedbirleri etkin bir
şekilde alır.”
Bunlarla birlikte; engellilerin bağımsız erişim hakkını kullanabilecekleri önlemlerin alınamadığı
durumlarda ve ortamlarda refakatçı hizmeti de bir haktır. Nitekim Sözleşme’nin “Kişisel
Hareketlilik” başlıklı 20’nci maddesinin (b) bendi “Engellilerin hareketi kolaylaştırıcı kaliteli
araç ve gerece, yardımcı teknolojilere, yardım sunan insanlara ve araçlara karşılanabilir bir
maliyetle erişiminin kolaylaştırılması” yükümlülüğünü devletlere vererek bu hakkı güvence
altına almıştır. İşte Deniz ÖZYAVUZ arkadaşımız, bu refakat hizmeti sunulmadığı için rayların
üzerine düşerek ağır bir biçimde yaralanmış ve yeniden sakatlanma riskiyle karşı karşıya
gelmiştir.
Merkezi hükümetler ve belediyeler, Sözleşme’nin yürürlüğe girmesinden bu yana 15 yıl geçmiş olmasına rağmen yükümlülüklerini yerine getirmeyerek Sözleşme’yi açık bir biçimde ihlal etmekte; alınmayan önlemler yüzünden yaralanan, sakatlanan ve yaşamını yitiren engellilerin vebalini üzerlerinde taşımaktadırlar.
Hükümete ve belediyelere sesleniyor ve yükümlülüklerini bir kez daha hatırlatıyoruz:
TBMM tarafından usulüne uygun olarak 2009 yılında yürürlüğe konulan BM Engelli Hakları
Sözleşmesi’in gereklerini, daha fazla sakatlanmalara ve ölümlere yol açmadan yerine getiriniz!
Yaşamın tüm alanlarında engellilerin bağımsız yaşamını, topluma katılımlarını ve fiziki çevreye
erişimlerini sağlayacak önlemleri gecikmeksizin ve etkin bir biçimde alınız!
Güvenli kentler ve güvenli yaşam alanları, herkesin hakkıdır!
Engellilerin Haklarına Erişim Platformu”
Kaynak: Yaşadıkça.com