Yazarlar

Bizi Medya mı Yoksa Engelliler mi Süistimal Ediyor?

Medyanın engelli bakışını kınıyorum.

Hem de şiddetle en derin duygularımla kınıyorum.

Neden mi?

Çünkü yazımın en altında yer alan haberden ve daha bir çok sebepten dolayı.

Din ve cinsellik gibi iki başlık kişinin kendi özelinde kalması gereken ve hele ki medyanın haber için bu başlıklardan yola çıkıp malzeme yapmaması gerekir. Engelliler arasında da çok tartışılıp eleştirilmişti. Özellikle haberin ‘Görme Engelli Olmalarına Rağmen Oruçlarını Bırakmıyorlar’ başlığıyla servis edilmesinden dolayı.

Eğer habere konu olan görme engelli Güneri çifti oruç tutmasaydılar haber yapılmayacaklar mıydı? Belki de yapılmayacaktı. Çünkü haberde başarılarını ön plana çıkartıp başlığı atmak yerine manevi duygular öne çıkartılarak istismar ediliyor. Buda haberin okunmasına etki etsin ya da birileri beğensin diye…

Özellikle medyaya engelliliği daha iyi anlatmalı ve medya da engellilikle ilgili okur- yazarlık eğitimi dahi verilmeli. Bu haber gibi örnek daha ne haberler var… Okurken veya izlerken beni kahreden bir sürü haber var örnek verebileceğim. Çünkü medyanın haberi okutabilmesi ya da izletebilmesi için bu ve benzeri spot başlık ya da kareleri kullanıyorlar. Bu da onların haberi önce editörlerine eğer uygun görülürse de hedef kitleye pazarlama yöntemleri…

Buna yıllardır hep karşıydım ve halen de karşıyım. Kendim hazırladığım Yaşadıkça programımda hep en doğru konuyu ve resmi göstermek, toplumsal farkındalığı arttırmak için çaba sarf ettim. Yaşayan bir engelli olarak büyük bir sorumluluk taşıyarak. Ama bu tek başına verilecek bir mücadele değil. Ve bu mücadele sürekli ve doğru yapılması gerekiyor.

Star TV’de tekerlekli sandalye kullanan bir haber muhabiri arkadaşımız bir gün İstanbul Metrobüs duraklarındaki merdiven asansörlerin çalışmadığını ve benzer eksikleri dile getiren bir haber yayınladı. Haberde yer alan fon müziğinde ne çalıyor biliyor musunuz? Müslüm Gürses’ten İtirazım var şarkısı.

Hem şaşkın hem üzüntülü hem de bunu bizden biri olan engelli meslektaşımız nasıl yapar dedim. Ne yazık ki gerçek bu. Biz kendimizi dahi mesleğimiz uğruna malzeme yaparak kullanabiliyoruz. Neden? Çünkü haber müdürünün istediği gibi onun ilgisini çekerek beklediğini göstermek için. Oysa en başta biz kendimiz ilkeli olmalı ve engelliliğimizi yanlış olabilecek bir resim ya da kare içinde göstertmemeli ve sorumluluk içinde olmalıyız.

Bu haberi yapan engelli de olsa haberi sunacak olan anchorman Uğur Dündar’ da yanlışın farkında olmadığı için haberi böyle sunuyor. Bu haberi sunanı değil haberi yapanı kınıyorum. Bu engelliliğe bakışın halen ne kadar yanlış olduğunu fazla söz söylemeden gözler önüne seriyor.

Bu haberi ‘Medyada Engellilerle Doğru İletişim Medtodları’ adlı eğitimlerimde kullanıyorum ve daha bir çok gazete küpürlerini de… Örneğin 1970’li ve 80 li yıllar arasında yayımlanan ve tam tarihinden emin olmadığım Hürriyet Gazetesi’nde çıkan bir haber başlığı aynen şöyle ‘ Arızalılar Sokakta’ daha o yıllarda da kavram ve yaklaşım şekli günümüze evrim değiştirerek ama aynı mantık ve yaklaşımla devam ediyor…

Burda en büyük suçlu yine biziz. Çünkü yanlış olan haber ya da benzer durumlarda ilgilileri arayıp yanlış yaptınız, doğrusu budur tepkisini gösterip bu eylemi yapmadığımız için. Medya aynı anda milyonlara ulaşabilen bir kitle iletişim aracı olarak engelli farkındalığını daha da arttırmak için önemli bir araç. Ancak biz engelliler konusunda bu yanlış algıyı değiştirmek için hepimize görevler düştüğünü bilmemiz gerekiyor.

Bazen engelli sivil toplum örgütlerini izliyorum bu konuda hiçbir bilgileri ya da vizyonları dahi yok. Bize dokunmayan yılan bin yaşasın gibi kendi koltuk kavgalarından dışarıda neler olup bitiyor göremiyor asıl toplumsal temsili bekleneni hiçbir zaman yapamıyorlar. Bu da biz engelliler arasındaki en büyük şişkinlik ve zafiyet.

Örneğin bir TV kanalı bir magazin programında yüzlerce kişi çalıştırıp aynı haber için 3 kameraman ve 3 muhabir yollarken siz engellilerle ilgili bir haber için bir kamerayı dahi bulamazsınız. Ve programınızın yayınlanabilmesi için tv yönetimi haftalık 6-7 bin dolar sizden para ister. Oysa magazin programlarına 10 – 20 katı paralar harcanır… Çünkü biz engelliler birlik ve beraberlik içinde ülke genelinde tüm birimler için gücümüzü ve potansiyelimizi gösteremediğimiz için medyanın da en kolay malzemesi olmak dışında umurlarında değiliz..

Hep, o yapıyor ben neden yapmıyorum. Ya da ayağını nasıl kaydırırım. Hatta işinden ayrıldığında neden ayrıldı? ne oldu? diyerek sahip çıkmak yerine hemen yerine kim geldi acaba? diye sorarız. Oysa ortadaki durumu sorgulamaz ve sahip dahi çıkmayız. Bu konuda çok duyarsızız bunu bir özeleştiri olarak ne yazık ki belirtmem gerekiyor.

Ayrıca tv’de engelli programı, yöneticilerin cebine para indiregandi akışı sağlamadığı ve çıkarlarını okşamadığı için ilgilenmezler. Eğer Tv yöneticileri bu işten ciddi paralar indireceklerini görseler ve projeyi verdikleri dış yapım şirketlerinden ciddi paraları indiregandi yapacaklarını bilseler her tv kanalında sayısız programlar olur.

Şuanda engelliler adına program yapıyorum deyip engelliği ve engelini bu işte parlatarak kullanan engelli bir arkadaşın programının içeriği ve niteliği bomboş. Engelliliğe hiç bir katkı sağlamayan ucuz ve kendi cebini, kendi reklamını, kendi egosunu tatmin eden, kendi pazarlaması için araç olarak kullanan ve engellilikle ilgili A’dan Z’ye hiç bir bilgisi dahi olmayan biri devlet kanalında çok ciddi paralar alıyor. Kim izliyor? Ya da kimlerin yaşamlarına etki edebiliyor? Engellilerin geleceğine yıllar boyu sürecek neler sunuyor? İçi dolu kocaman bir BOŞŞŞ. Artık şu tekerlekli sandalye dağıtma gibi ucuz masallardan da vazgeçmeleri gerek. Bunu buraya getiren kim? Ve hangi amaçla oraya gelmesine vesile oldu? Ne yazık ki bizi en çok süistimal eden bizi kullananların başında yine engellilerin kendisi geldiğini de üzülerek yazabilirim.

Bu örnekleri daha da çoğaltabilirim. Bir başka medyada yer alan kişide medyada yer almadan önce hiç kimse tarafından tanımaz hatta bilmezdi bile. Kendisini öne çıkarmak, parlatmak ve PR yapma aracı olarak kullanan, bazı kapıları açmak için medya anahtarına sahip olmanın gücünü geçte olsa iyi keşfeden, kendi PR’ını yaparak kendini engellilerin efendisi olarak görüp etrafındaki engellileri küçümseyen insanlarda tanıyorum. Bu insanların çalışmalarını engellilerin takip etmediğini sadece kendini kendilerini tatmin ettiğini üzülerek belirtmem gerekiyor.

Bir başka arkadaşımızda yazacak bir şey bulamadığı için hemen memleketine tatile gidiyor ve 3 engelliyi parka çağırıp onlarla söyleşi yapıp yazısını yayınlatıyor… Her şey bu kadar basitti de biz neden 17 yıl 30 dk’lık her programda yer alan 5 dakikalık 5 VTR içerik için aylarca çalışıp araştırmalar yapıp gece gündüz sorumluluk bilinci içinde çalıştık? Ve sabahlara kadar tv de uyuyup kalkıp uzun geceler, haftalar ve aylar geçirdik. En iyi içeriği en iyi soruyu en iyi metni en iyi görüntüleri seçip montajlayarak toplumsal sorumluluk bilinci içinde bize verilen ekrandaki dakikaların ne kadar kıymetli olduğunu düşünerek…

Şunu gözlemliyorum ki engelliler konusunda hiç araştırma yapmadan hep geriye dönüp arşiv kullananları aynı konular etrafında dönenleri de biliyorum… Hatta 30 dk’lık program süresini sırf para aldığı için tek kişi ile içi boş sorularla geçiştirip cebine çalışan engelli tv programının yaptığı yüzlerce hatayı anlatıp satırlarımı doldurmayacağım.

Üretmek, engelliliğin evrensel gerçekleri eşliğinde kendini değil engellileri ve toplumu tatmin eden, engellilerin geleceğine etki edebilecek, toplumu bilinçlendirecek, engellilerin sosyal yaşamda daha aktif rol almasına katkı sağlayacak güçlü ve doğru içerikler bularak yayınlamalıyız. Ayrıca toplumsal önyargıları ortadan kaldıracak görüntülerin medya da yer almasını sağlamak için daha fazla emek harcamalıyız. Engelliler için ayrılan alanları bu kadar ucuz heba etmemeliyiz. Ulusal ve global engelli çalışmalarını takip edip en iyi örnekleri ekrana ve gazetelere taşıyarak model oluşturmak, engellilikle ilgili tüm kesimlerin vizyonunu genişletmek ve bizden sonrakilere daha iyi eserler ve yaşam bırakmak için.

Medyada engelliler arasındaki çekişmeleri, kavgaları değil güzel örneklerin yer almasını sağlamalıyız. Örneğin 1999-2000 yılında yapılan Özürlüler Şurası’nda çok büyük kavgalar çıkmıştı. Kavgayı o dönemim Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ayırmıştı. Haberi Ankara BRT TV haber ekibimiz çekmişti. Hemen gelen görüntüleri izleyip o dönemin program müdürü Ahmet Çelenk Beyle paylaşıp değerlendirdik. Hem müdürümün hem de bizim ortak kararımız kavgadan 1 kare dahi yayınlamadan şurayı, açılış konuşmalarını ve şura kararlarından söz etmiştik. Bu ilkeli yayıncılık ve duruş her zaman devam ediyor… ve herkes içinde devam etmeli…

Engelliler için ayrılan tv ve gazete köşelerinde en iyi projeler, haberler ve isimler çıkartılması gerekirken bir çekememe ve kıskançlık nedeniyle başarıdan başarı doğar anlayışını göremedikleri için yer vermeyenlerin zaman içinde nasıl sabun köpüğü olduklarını da görüyorum. Engelliler için medyada verilen alanlar asla sizin kişisel alanınız değildir. Hak eden herkes orada yer almalı ki çok daha geniş kitlelere ulaşarak hem kalıcı olabilirsiniz hemde her zaman daha başarılı bir şekilde yolunuza devam edersiniz.

Bu gibi benzer konuları ratinge kurban etmeden bilinçli olmalıyız. Önce biz kendimiz sorumluluk sahibi olarak oturduğumuz yerden eleştirmek yerine harekete geçerek bizi ilgilendiren her konuda yetkililere haklı düşüncelerimizi açıklamaktan asla çekinmemeliyiz. Eleştirirken de haksız yere düşmeden ve insanları incitmeden yapıcı ve kazanarak yaklaşmalıyız. Bir başka gerçekte bireysel duruşumuzu kitlesel hale getirerek tepkimizi aynı ağızdan birlik içinde iletmemiz gerekiyor.

Yoksa birileri hep kendi rantı için medya da kullanır durur. Bizi medya mı yoksa engelliler mi süsitimal ediyor? Sorusunun cevabını sanırım yazımda yeteri kadar cevaplamışımdır.

———————-

HABERİN TAM METNİ

Görme Engelli Olmalarına Rağmen Oruçlarını Bırakmıyorlar

Çanakkale’de yaşayan, her ikisi de görme engelli olan Gülşen ve Gürcan Güneri çifti, engellerine rağmen oruçlarını bırakmıyor. Her ikisi de Milli Eğitim Bakanlığı bünyesindeki kurumlarda memur olarak görev yapan Gülşen (41) ve Gürcan (44) Güneri’nin yaşantıları Türkiye Görme Engelliler Derneği Çanakkale Şubesinde kesişti.

Dernek vasıtasıyla birbirleriyle tanışan çift, 7 yıl önce hayatlarını birleştirdi. Çiftin evliliklerinden 6 yaşındaki kızları Elanur dünyaya geldi. Görme engellerine rağmen yaşamdan kopmayan, özürlerini kabullenen Güneri çiftinin evlerine ramazan ayı ayrı bir tat ve huzur getirdi. Memuriyetinin yanı sıra evdeki tüm işleri kendi başına halleden Gülşen Güneri, iftar vakti geldiğinde evinin mutfağında hummalı bir hazırlığa girişiyor. Çorbasını, yemeğini ve tatlılarını eşinin, annesinin ve kızının da desteğiyle titizlikle hazırlayan Güneri, ezanın okunmasıyla aile fertleriyle orucunu açıyor.

Gülşen Güneri, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 13 yaşında geçirdiği Behçet hastalığı nedeniyle 18 yaşına geldiğinde görme yetisini tamamen kaybettiğini söyledi. Oruç tutmanın kendisi ve ailesine hiçbir sıkıntı yaşatmadığına işaret eden Güneri, ”Oruç Allah tarafından herkese farz kılınmış. Herkese lütfedilmiş bir ibadettir ve bırakmıyoruz.

Allah’a şükürler olsun, Rabbim bir sürü nimetler ikram etmiş bizlere. O yüzden yapabiliyoruz, yiyebiliyoruz” dedi. Güneri, daha önce bir fabrikada işçi olarak ağır şartlar altında çalışırken dahi orucunu bırakmadığını belirterek, görüşlerini şöyle dile getirdi: ”Allah’ın bize verdiği nimetlerin karşılığı olarak bu bir şükür. Özürlüyüm ama çok şükür evim, işim, eşim, çocuğum, evimizde yiyecek yemeğimiz var. O yüzden çok çok şükür ediyorum. Sadece orucu değil tüm ibadetleri yapmayı gönülden istiyorum. Rabbim herkese gönülden tüm ibadetleri yapmayı nasip ettin. İnancım olmasaydı zaten bu hale gelemezdim ki ben. İsyan ederdim, Allah’a şükürler olsun ki, rabbim bana bir çok

insana vermediği nimetleri verdi. Evimize iki maaş giriyor. Ben her yıl oruç tutarım. Sadece kızım Elanur’a hamile olduğum yıl oruç tutamadım.” Bugüne kadar engeli nedeniyle hiç kimseden yardım talep etmediğini, 18 yaşında kör olduktan sonra ağabeyine okumak istediğini söylediğini anlatan Güneri, ”Körlerin eğitim aldığı çeşitli okullarda eğitim gördüm. Daha sonra bir fabrikada çalıştım. Bu sırada liseyi dışarıdan bitirdim. Kızıma hamile olduğum yıl, edebiyat öğretmenliğini kazanmıştım ama gidemedim. Bu yıl üniversite sınavına tekrar girdim ve güzel bir puan aldım. İnşallah üniversiteyi okuyacağım, kararlıyım” diye konuştu.

-EVİNİ KENDİSİNE GÖRE DİZAYN ETTİ-

Gülşen Güneri, evinde mutfak tezgahlarını, banyosunu, odalarını kendine göre dizayn ettiğini, neyin nerede olduğunu bildiğini ifade ederek, şunları söyledi: ”Zorlandığım dönemde el yordamıyla işlerimi

yaparım. Allah hiç kimseye çekemeyeceği bir dert vermez. Hani derler ya ‘dağına göre duman verir’ hesabı. Bir malzemeyi elledikten sonra onun tipini, türünü, rengini hafızama yerleştiririm. Örneğin çamaşır yıkayacağım zaman kıyafetleri buna göre ayırırım. Engelinizle yaşamayı öğrendikten sonra hiç bir şey sorun olmuyor. Yaşadığım en büyük sıkıntı kitap okuyamamak, kızıma kitap okuyamamak… Zaten kızım dünyaya gelinceye kadar hiç görme engelimi anlamadım. Kör olduğumu hissetmiyordum. Elanur doğup, yürümeye başladığı zaman kör olduğumu anladım. Neden? Bazı şeyleri alıp başka yere götürüp bırakıyordu. Onları elleyip, buluyordum. Bu sıkıntılar diğer insanların hayatında yok mu? Tabi ki çok var. Ama çok şükür ailemizde büyük bir dayanışma var.”

Gürcan Güneri ise, gözünün bir bölgesindeki işlev kaybı nedeniyle yüzde 40 görme yetisine sahip olduğunu bildirdi. Engelinin sadece gözle ilgili olduğunu, bunun da oruç tutmasında sıkıntıya neden olmadığını vurgulayan Güneri, ”Allah’a çok şükür onun dışında, bedenimin bir organında arıza bulunmuyor. Bu nedenle oruç tutmamda bir sıkıntı olmuyor. Daha önce bedenen güç gerektiren zor işlerde çalışıyordum. Bazı zamanlar, orucumu bıraktığım oldu. Şimdi zorlu olmayan bir işteyim. Orucumu tutmaya devam ediyorum. Bu yıl çok şükür hiç bırakmadım ve bırakmayı da düşünmüyorum. Diğer insanlar gibi hayatımızı normal olarak sürdürüyorum. Ancak göz inceliği isteyen işlerde ufak tefek sorunlar olabiliyor. Şimdi teknoloji geliştiği için eskiye nazaran daha iyi şartlarda yaşantımız sürüyor” şeklinde konuştu.

AA

14.12.2011

Mehmet Kızıltaş

Sosyal Girişimci, Engellilerle İletişim ve Engelli İstihdamı Uzmanı, 360 Derece Sosyal Liderlik ve Engellilerle İletişim Kitapları Yazarı ve Eğitmen.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu